Tag Archives: barok

PADUA’DAN VENEDİK’E TEKNE GEZİSİ

6 Ağu

1 burchiello cruise map

Sabah sekiz gibi Padua şehrinin nehir iskelesi Portello’dan kalktık.

Hedef, Brenta Kanalını gün boyu dolaştıktan sonra akşam beş buçuk gibi Venedik’e inmek.

Fotoğrafta Il Burchiello denen teknemiz görülüyor.

Bölge sulak ve tarıma elverişli olduğu için buranın su yolları on altıncı yüzyıldan itibaren kanallarla ıslah edilmiş.

Zamanla civarın soyluları ve zenginleri özellikle Brenta Kanalı kıyısına yerleşiyor ve Padua ile Venedik arasında Brenta Riviyerası denen yazlık yerleşim birimi oluşuyor.

243

Tur hayli kalabalık, rehberimiz Silvia dört dilde anlatıyor.

Daha iskeledeyken Massimo isimli bir Roma’lı ile ahbap olduk.

Mussolini’nin kurduğu EUR semtindenmiş.

5

6

Kanal boyunca Stra, Dolo, Mira, Fusina gibi küçük şehirler arasında eski yeni evler ve villalar sıralanmış.

7

Venedik tarzı villalar arasında ilk uğrağımız Villa Pisani oldu.

Bugün milli müze programı içinde yer alan bu saray geçmişte Venedik doge’ları ve nüfuzlu aristokratlar dahil pek çok muktedir takımına ev sahipliği yapmış.

8

Tekne grubumuz olarak sarayın avlusuna yakın toplanıp ilk bilgileri aldık.

9

10

Sonra sırasıyla salondur, yemek odasıdır, oturma odasıdır turistlere açık odaları gezdik.

12

11

Zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali muhteşem balo salonlarında tavana bakakalmışız 🙂 .

13

Her yer ihtişamlı köşk, saray değil tabi ki, bizden insanların oturduğu mekanlar çoğunlukta.

14

İkinci durağımız on sekizinci yüzyılda inşa edilmiş Villa Widmann oldu.

15

16

Ben bu villayı daha mütevazi, daha bir ev gibi buldum.

Sonuçta ev dediğin bir barınaktır, sığınaktır.

Evin boyutu insan boyutlarıyla uyumlu olunca rahat ediyor insan, huzur duyuyor.

17

Karşıdan aynı şirketin Venedik’ten kalkmış teknesiyle selamlaşıyoruz.

18

Son durağımız Villa Foscari, nam-ı diğer La Malcontenta.

Güya bu ev lakabını, La Malcontenta, bir kadından alıyor.

Evin beyi karısından hoşnutsuzdur, onu cezalandırmak üzere bu eve kapatır.

20

Yeri geldi söyliyeyim, bu günübirlik tekne turu fikrini Villa Foscari üzerine elime geçen bir kitap üzerine edindim.

Meşhur mimar Palladio’nun inşa ettiği bu yapının güncel sahibi Venedik’li Foscari ailesine mensup Antonio Foscari.

Onun bu villanın freskleri üzerine yazdığı kitaba hayran kaldım.

19

Rehberimiz Silvia da işini ciddiye alan müthiş bir profesyonel çıkmasın mı?

Yapının tarihi ayrıntılarını elindeki gravürlerle filan anlatınca dörtköşe olmuşum 🙂 .

21

La Malcontenta bir Palladio binası olduğu için UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.

22

İçerde fotoğraf çektirmiyorlar, herhalde koruma maksatlı, dolayısıyla Foscari ailesinin kurallarına uydum (yani genellikle).

23

Bahçesiyle, at tavlasıyla bugün de içinde yaşanan bir bina burası.

Aile özellikle yazın bir süreliğine gelip kalıyorlarmış burada.

Ahbap olduğum Alman çiftin adamına, ‘millet de ne biçim yaşıyor be birader?’deyip göz kırptım 🙂 .

24

Üçüncü villadan sonra başka durak kalmadı.

Evler, villalar, mahalleler yerini verimli tarlalara bıraktı.

25

Son havuza girip teknenin lagün seviyesine inmesinden sonra pupa yelken son durağımıza vasıl olduk.

 

Notlar:

1 Tekne turu için http://www.ilburchiello.it/en/

2 Villa Pisani http://www.villapisani.beniculturali.it/?lng=en

3 Villa Widmann https://villawidmann.servizimetropolitani.ve.it/en/visiting-the-villa/

4 Villa Foscari (La Malcontenta) http://www.lamalcontenta.com/index.php/en/visit

ROMA YÜRÜYÜŞÜ: TİBER NEHRİ KIYISI

21 May

Lungotevere

Not: Önce şu bloga bakarsanız bu yürüyüşler için güzel bir çerçeve olabilir.

Piazza del Popolo’dan (Halk Meydanı) Via di Ripetta’ya girip güneye yürüyerek Ara Pacis Müzesine varmıştık (bir önceki blog yazım). Şimdi o son noktadan, yani müzeden sağa dönüp nehir kıyısını takip eden bulvara (Lungotevere) geçeceğiz ve bir sonraki aşamayı yürüyeceğiz.

IMG_9970

Caddeden karşıya geçince Ara Pacis’in traverten duvarlarına (solda)  allasmaladık dedim ve yüzümü nehre dönüp selam çaktım.

IMG_9968

Tiber

Tiber nehri İtalya Yarımadası’nın belkemiği Appenin Sıradağlarından kaynıyor, 406 kilometre seyri esnasında Roma’ya da hayat verip Roma’nın limanı Ostia’da denize ulaşıyor (Harita: wikipedia).

Roman_sculpture

Roma Belediye Meydanı Campidoglio’da bulunan bu heykel Tiber Nehrini tasvir ediyor (foto: wikipedia).  Tiber nehri saçından sakalından derelerin, çayların berekette buluştuğu bir kutsal kişi olarak tasavvur edilmiş.

IMG_9975 IMG_0144

Gölgelikli hintinciri ağaçlarının bezediği Tiber kıyısı  sevilen bir yürüyüş güzergahı.

Mussolini Tiber’in ilk çıktığı kaynağa bir anıt diktirtmiş ve üzerine Latince QUI NASCE IL FIUME SACRO AI DESTINI DI ROMA yazdırmış, yani BURADAN ROMA İSTİKAMETİNİ KUTSAYAN NEHİR DOĞUYOR anlamına gelen bir ifade bu.

IMG_9977

Bir zamanlar Tiber üzerinde denizden 100 kilometre içeriye seyir etmek mümkünmüş, ama zamanla suyun bıraktığı tortu nedeniyle hem nehir ağzındaki limanlar kapanmış, hem de denizden içeri ancak Roma’ya kadar ulaşılır olmuş (yaklaşık 25 kilometre).

IMG_9974

Karşı kıyı yakın yüzyılların şehir mimarisiyle donanmış. Barok mimari  hayli yoğun gözleniyor. Vatikan, karşıya geçtikten sonra 10-15 dakika yürüme mesafesinde. Bugün hedefimiz orası değil.

IMG_9976 IMG_0143

Az yürüyünce bütün haşmetiyle Roma Adalet Sarayı dikiliyor karşımıza. 1861’de İtalya nihayet bir krallık rejimiyle birlik kurabildi. Bu devlet 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerken kurumlarını inşa etmeye çalıştı. Rönesans ve Barok mimarisinden esinlenen Adalet Sarayı o dönemin ürünü.

Şehircilik, tarihi Roma’da bu noktadan ileri geçememiş. Bu da insanda, ne bileyim, bir huzursuzluğa sebep oluyor. Bir önceki yazımda Ara Pacis Müzesinin (ki mimarisi modern) yapılışı etrafında kopan kavgalardan bahsettim. Tamam, korumacılık güzel, tarihi miras güzel, ama ya güncel hayat, ya yenilik, hep eski, hep geçmiş, insan boğulmaz mı, birazcık çağının içinde soluklanmayı istemez mi?

İnsan bir müzede, bir mezarda ne süre yaşayabilir?

IMG_9981 IMG_9983

Bir yandan karşı kıyıdaki yapılara dikkat verirken yürüdüğümüz tarafta şehrin dokusunu daha yakından inceleme imkanımız oluyor. Görünüm yamalı bohça gibi, bir yanda oturulan, iyi restore edilmiş evler, öbür yandan bakımsızlıktan metruklaşmış binalar.

Bir şehir iyileşen yerleriyle, kanayan yerleriyle, cerahatli noktalarıyla kompleks bir yara adeta. Ama (söylemem lazım ki) eskinin güzelliği de çok cazip. Kadim bir mirasın enkaz halleri bile iyileşmekte olan bir yaranın bağladığı kabuğu, bu kabuğun etrafındaki tatlı tatlı kaşınmaları duyumsatıyor insana, değil mi?

Ne bileyim, bir ikilem içindeyim.

IMG_0142

Vay, uzaktan çok güzel bir köprü göründü! Arkada Gianicolo tepeleri. Köprünün üzeride sağlı sollu heykeller var.

IMG_9989

Bu köprü  karşıdaki  Sant’Angelo Kalesine (Castel Sant’Angelo) bağlanıyor. Kale, Roma imparatoru Hadrian’a (117-138) mozole olarak inşa edilmiş, sonra zamanla Kilise’nin askeri karargahı haline dönüşmüş.

IMG_0149

Karşıdaki melek heykelinin kaidesinde İncil’den potaverunt me aceto ifadesi yazılı. Anlamı: bana içeyim diye sirke verdiler.

IMG_0139

İşte bu! Ya seyahat!

Derler ya Evliya Çelebi peygamberi rüyasında görünce dili dolanmış, şefaat ya resulallah diyeceğine, seyahat ya resulallah, demiş.

Tabi çağımızda biz turistiz ya, öyle kutlu, yüce saiklerle geziyoruz desek, yalan olur.

Ama bir turist bile karşısına Sen Peter Bazilikası gibi bir yapı dikilince estetik namına azıcık uçuşa geçiyor (doğrusu).

IMG_0222

Uçmak deyince,  hop, havalandım, Sen Peter’in tepesindeki kupola’ya kondum. Maksadım, bu Tiber kıyısı yürüyüşünün bir Roma seyahati kapsamında romantik bir zirve olduğunu belirtmek. Azıcık sürreel bir girişim ama resimin orta üst hizasına bakın, nehir, kenarında dolandığımız yeşillikler tepeden böyle görünüyor.

IMG_9996 IMG_9999

Anladınız, gezmek dilime vurdu 🙂 . Seyahat romantizmine dolanmış zihnime bir şaplak atıp kendine gel dedim, ayakların yere bassın, şifa ya resulallah 🙂 .

Böyle böyle Tiber’in köprülerini ve kutsadığı yaşam dolu eskiliği aştık ve bir sonraki serüvenimize vasıl olduk 🙂 .