Tag Archives: flaminio

ROMA’DA UZUN BİR YÜRÜYÜŞ

19 May

Gez Dünyayı, Gör Konya’yı! demek istedi galiba diye düşündüm. Kaldığımız butik otelin görevlisi Mirella, Roma‘yı övmek isterken mevzuyu öyle bir yere getirdi ki çocukluğumdan hatıra bu aforizma canlandı zihnimde.

Sanırım yüzümde bir gülümseme belirmişti.

Mirella’ya göre insan dünyayı gezip gördükten sonra Roma’ya gelmeliydi, çünkü başka hiç bir şehir Roma kadar yoğun bir gezi tecrübesi yaşatamazdı insana. Otelde kalan diğer bir çifte işaret ederek, bakın, dedi, bunların dördüncü gelişleri,  hep bizde kalırlar.

Roma’yı gezmeye doyamayan Arjantin’lilere de gülümsemişim.

roma_rioni_mappa

Tarihi Roma şehrinin semtlerini gösteren haritaya bakalım. Otelimiz Trevi semtinde, İspanyol Merdivenlerine yakın bir sokakta.

Görüldüğü üzere gezip dolaşılacak yerler birbirine yakın gibi görünüyor, ama dikkat, Roma Yedi Tepe namlı şehirlerin en reklamı yapılmışıdır, anasıdır. Zamanında nüfusunun bir milyona ulaştığı söylenir. Dolayısıyla, görmeye değer tarihi mevkilerin arasındaki mesafeler her yanı bir günde dolaşacak kadar birbirine yakın değil, ama biraz yürü, biraz vasıtaya bin, yaklaşık 2768 yıllık  mazisi olan bir şehrin her noktasına otuz-kırk dakika içinde varmak olası.

Roma’nın MÖ 753’te 21 Nisan günü kurulduğu söyleniyor, ama bu tarih efsane kontenjanından (galiba).   Kuruluş günü Nisan sonu, doğanın canlanışının zirveye ulaştığı bir tarihe denk düşüyor. Oh ne güzel, insan coşkuyla kutlar bu kutlu günü :).

Roma’da turistlik bir çile. Ayaklara bilumum soğuk renk karakterli sular  bir bir iniyor, mor, yeşil, kahverengi, ızdırap en son kara’da karar kılıyor.

Ama bir şehrin ciğerine de ancak yürünerek vasıl olunuyor (be).

Ciğer derken, hani ‘ciğeri beşpara etmez’ veya ‘ciğerimi ye’ ifadelerinde anlatılan derin karakter fikrine işaret etmek istiyorum.

Yani öyle bir dolaşayım ki, mazisiyle, yaşantısıyla, hükümet binalarıyla, mahallesiyle şehrin karakterini içinden yaşıyayım. Dert bu.

Durun, bu arzuya örnek bir güzergahı anlatayım.

Semt haritasına bir daha bakın, yukardan aşağıya mavi kordela gibi Tiber nehrini gördünüz mü, hah, nehirden fazla uzaklaşmıyacak şekilde  Campo Marzio, Ponte, Regalo ve Trastevere semtlerini bulun, bütün bu hattı biribirine bağlıyacak bir yürüyüş güzergahı çıkaracağım.

Slide1

Uydu resminde Piazza del Popolo‘yu görüyorsunuz, bu nokta yürüyüşümüzün başlangıcı. Popolo, halk demek, dolayısıyla bu meydan Roma’nın  son iki yüzyıllık tarihine nişane bir isim yaşıyor. Halk Meydanı.

Fotoğraf meydan ve ondan açılan sokakları öyle bir vermiş ki sanırsınız karşınızda bir anahtar var. Bu güzel, çünkü meydandan başlayıp, resimde 1, 2, 3 diye işaretlenmiş sokaklardan şehrin ayrı bir yüzünü özetleyen güzergahlar tutturabilirsiniz. (Roma’lılar meydan ve sokakların oluşturduğu bu yapıya Tridente diyorlar üç dişli yabaya izafeten)

Bu yazıda biz 1 numaralı sokaktan başlayıp güneye devam edeceğiz. 2 numara Roma şehrinin ana caddesi Via del Corso‘ya açılıyor, 3 numara Via del Babunio‘ya açılıyor. Via, sokak demek (viale, cadde veya bulvar), Corso  (ing. course) rota veya yol anlamına geliyor, Babunio terimini biliyoruz aslında, Babun yani Maymun demek.

Piazza del Popolo’ya toplu ulaşım vasıtası  kırmızı metroyla ulaşılabilir, haritada sarı okla gösterilen Flaminio durağında inmek gerekir.

Slide1

Metrodan indik, meydana yukardan girdik. Hedefimiz sağda 1 numara ile gösterilen Via di Ripetta’ya girerek yürüyüşümüzü başlatmak.

Meydandaki dikilitaş (obelisk) Eski Mısır’dan. Roma, dünyada en fazla dikilitaş bulunan şehir. Eski Mısır’dan 8, Eski Roma’dan 5, toplam 13 adet kadim medeniyet kaynaklı obelisk var. Bunlar yanısıra modern imalat dikilitaşlar ve 2005 yılına kadar Etiyopya’nın Axum şehri kökenli dikilitaşı sayarsak Roma adeta kozmik bir iğne yastığı gibi bir şey oluyor.

il_570xN.225314530

Biraz daha yürüyoruz, dikilitaş üzerindeki kutsal yazılar (hieroglyph) seçilmeye başlıyor.

Slide1

İstikametimiz hala 1 no.lu sokak, meydan güzel, azıcık oyalanmaya değer. Adının güzel ifade ettiği üzere halkın (gözde) mekanı.

Slide1

Yürüyüşün anahtarını verdik, şimdi güzergahı tarif edelim:

Yürüyüşün ilk kısmında 1 numaralı güzergah olarak Via di Ripetta‘dan aşağı sallanacağız.

Via Tomacelli hizasına gelince, Tiber nehri kenarına geçeceğiz ve nehir boyu yürüyeceğiz. Bu yolun adını Lungotevere. Lungo demek Kıyısı demek, bir nehir ismiyle anılınca o nehrin kıyısındaki yürüme yolu anlaşılıyor. Tevere, Tiber isminin İtalyancası. Eskişehir’in Porsuk nehri kıyısına Lungoporsuk diyecektik mesela. Hakeza Lungamazon, Lungofırat, Lungonile (Floransa şehrinin ortasından geçen Arno nehrinin kıyısı, Lungarno).

2 numaralı yol çengel yapıp dönünce Via Giulia’nın girişine geliyoruz. Julia Sokağı diyelim, ‘Roma’nın en güzel sokağı’ diye bir şöhreti var (gerçi Roma’da güzel sokak ölümüne bol, Mirella çok haklı). 1, 2 ve 3. güzergahlar şehrin rönesans ve barok dönemde inşa edilen yeni kısmına denk geliyor. Bu yazıyı birazdan noktalandıracağım, ama müteakip bloglarda bu güzergahları anlattıkça  şehrin bu kısımının dokusunu daha bir belli olacak (inşallah yani 🙂 ).

Via Giulia bitince, köprüden nehir karşısına geçip Trastevere semtini dolaşıyoruz ve bu bölüm bu uzun yürüyüşün son ayağı oluyor. Trastevere, Tiber’i-aşıverince-(geldiğimiz)-mahalle demek (yani bu ‘Tras-‘ terimini çeviriyle ancak bu kadar yorumlayabildim :)). Trastevere semti kadim şehir dokusu içinde güncel mahalle hayatının en güzel yaşandığı yerlerden birisi ve benim gibi yaşam kültürlerine meraklı birisi için gezilmesi elzem bir mahal.

Yürümeye devam.