Tag Archives: bellek

İNSANIN HATIRASI

2 Nis

‘Sürücüsüz araba’, ‘insansız uçan araç (drone)’, ‘sayısal cenaze levazımatçısı’ gitgide bu terimlerle karşılaşır oldukça acaba rüyada mıyım, bir kabus mu görüyorum diye kendimi çimdikliyorum. Kabus diyorum çünkü ifadelerin sıfatlarına bakarsınız insan bir mefhum olarak silinmiş sanki. Yok. Sürücüsüz araba, drone, ay vallahi korku filmi gibi!

Yeni teknolojiler ufukta belirip freni boşalmış kamyon gibi üzerimize geldikçe, insan hafiften hoş oluyor doğrusu. Ama durun bir dakika, düşünelim.

Facebook listemde en az beş kişi var ki, vefat etmelerine rağmen sayfaları hala duruyor. Cam ekrandan yansıyan güzel fotoğraflar, ara sıra anma yazıları. Sayfalar işlek. Merhumlar aramızda, ara sıra newsfeed’de beliren linkler nedeniyle kendilerini hatırlatıyorlar.

Bu linkleri hep kullanıyorduk biz. Nedir bunlar? Merhumun vefatını takiben   üçüncü, yedinci, kırkıncı, elliikinci yapılan anmalar, iste bunlar o aziz varlığın hatırasına kurulan linklerdir. Sonra bu sene-yi devriyesine uyarlanır. Sonra sonra, bugün babanızın onüçüncü ölüm yılı’nı duyarız kederli bir ses tonunda.

Bizler için daha uzun, kalıcı bir link de var tabii ki.

5399476452_8bfd349d73_b

Ebedi istirahatgahına tevdii olunmuş bir fani. Cenevre Mezarlığında Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in mezarı bu. Mezartaşına yakından bakınca kim olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Borges_Grave_Cemetery_Geneva

Ama bakın bu da bir mezarlık.

IMG_5663

Yahu biraz önce kocaman taşı monitorumuzun ortasına oturtmadın mı diyebilirsiniz. Evet, yaptım, doğru, ama bence bu da  bir mezarlık. Sanatçı Chiharu Shiota bir enstalasyon yapmış. Bakmış ki yıllar içinde aramızdan bazıları kaybolup gidiyor, o değerli şahısların hatırasına hürmeten ayakkabılarını toplamış, sonra o kişilerin aziz hatırasını nakleden bir anma, bir şiir, bir anı yazmış küçük kağıt parçalarına, ayakkabılara bağlamış.

IMG_5666

Sonra her bir ayakkabıdan kırmızı bir ip çıkarmış, hepsini yukarda bir noktaya bağlamış. Olayın sembolizmini sizin hayal gücünüze bırakıyorum.

Bir hanım ayakkabısı.

IMG_5667

Sizce bunları giyenler genç mi öldüler?

IMG_5668

Biraz hüzünlü yazmış olabilirim ama en başta dediğim üzere zamanlar değişiyor, mefhumlar hakeza, yaşam pratiklerimize yeni bir yüz, yeni bir değer vermek gerekiyor.

Eşimle gezmeye bayılırız. Hele kadim şehirler, aşınmış yollar, pırıl pırıl bir gökyüzü altında uzun, zevkli patikalar. Bazan bakıyorum da yorgun ayakkabılarıma, o partal yüzlerde geçmişin hatırasına esaslı linkler görüyorum.

Diyorum ki, giydim ben bunları, ben var’dım.

IMG_9194

Notlar:

-Chiharu Shiota’nın bir resmi ve ‘Sessizlik’ isimli bir estalasyonu

shiota biel1

-Artık sanal bir dünyada yaşıyoruz ya, gölgemiz online pek çok sayfa üzerine düşüyor,  iste geleceğin mesleklerinden biri olarak, bir kişi bugün öldüğünde sanal hatırası, serveti ve  o şahısın varlığı ile alakadar pek çok hususu halletmek üzere sayısız firmalar kurulmuş, şu linkte bunların bir listesini görebilirsiniz (aralarında hepbizimle.com isimli  bir firma bile var :)) http://www.thedigitalbeyond.com/online-services-list/

HIGHLINE’A AĞIT

26 Eyl

Şehirleşme aldı başını gidiyor. Diyorlar ki yirmibirinci yüzyılda Çin’de gözlenen  şehirleşme olgusu Endüstri Devrimi sırasında İngiltere’ninkinden 100 kat daha hızlı. Bunun üzerine bir de Küresel İklim Değişikliğini koyun, ayy, işler kesat.

İnsan doğayı dönüştürerek şehirleri kurdu (ay ne banal, klişe bir cümle). Bataklıkları kuruttu, ormanları kesti, yollar yaptı, köprüler inşa etti. Yaptı, yaptı, yaptı.

Sonuç ne? Hayal kaybı, rüya yoksunluğu.  Ağaçlar arasında, toprağa yakın bir mesken mi özlüyorsun, hayırlar olsun, o ne ola ki?

Aha bu ciddi bir kayıp. ‘Doğa’, hani doğa moğa deriz ya, işte bu ifadedeki moğa olmuş, yani önemsizleşmiş, silinmiş, kayıp gitmiş.  Yerine,  ikame niyetine insan gönlünde  bir sızı kalmış.

Şehir yaşantısındaki topraktan kopmuşluğun yarası için n’apsak, n’etsek derken, çare anlamında parklar, bahçeler tasarlanır olmuş.

New York kentinde ilginç bir park, Highline, doğa ve teknoloji arasındaki anlattığımız bu gerilim için bir simge adeta.

Aslında bu park doğadan kazanılmış, temeli toprağa oturan bir mekan filan bile değil. Aksine, aynen apartman yapar gibi, yol yapar gibi insan eliyle oluşturulmuş yapay bir ortam. Şehire rağmen, şehirden koparılarak doğa süsü verilmiş bir mekan.

Metal direkler üzerine döşenmiş, sokaktan yüksek bir ray hattı düşünün. Bu yapıyı bir bahçeye dönüştürün, araya da yürüme yolları yapın. İsmi de buradan geliyor, Highline, yani Yüksekhat.

Hem yerliler hem turistler bu yürüyüş yolunu pek seviyor . İlgi öyle yoğun ki piyasa vakti iğne atsan yere düşmez.

2009’da açıldığından beri giderim bu parka. Tasarım güzel, yeşil hoş, havadaki genel memnuniyeti solumak da cabası.

Amma velakin, en son Ağustos 2014’deki yürüyüşümden sonra moralim bozuldu.

KORKARIM Kİ ‘ŞEHİR’, ‘PARK’I YUTACAK.

En yukarıdaki yeşil noktadan giriş yapıp, en aşağıdaki yeşil uca kadar yürüyüş yaptım. Mesafe yaklaşık 2350 metre.

HighLine

Arada yol var, sağlı sollu yer yer dinlenme mekanları var.

IMG_4801

Hava açık, güzel. Arkama dönüp bakıyorum, o ne?

IMG_4803

Yüksek yapılar! Yoktu yahu bunlar, açıklıktı.

Haydi teknoloji meknoloji toprağı temel almadan bitkileri büyüttük diyelim, güneşi ne yapacağız, öyle perde gibi istediğimiz yere geremeyiz ki?

IMG_4824

Neyse yürüyüş yolunda devam edelim. Sağlı sollu çok güzel ekim yapmışlar.

Peyzaj tasarımı Hollandalı Piet Oudolf‘a ait. Temel felsefe, tamamen doğal, sereserpe görünüm, boy boy kır çiçekleri.

IMG_4804 IMG_4876

İyi hoş da şu hale bir bakar mısınız, bu yürüme şeridinin her etrafında habire yapılar yükseliyor?

IMG_4805 IMG_4861 IMG_4825 IMG_4827

Neyse, felaket polisi baskın verip, parkı tutuklayıp hapse atmadan, yürüyüşümüzün zevkini çıkaralım.

IMG_4817 IMG_4808 IMG_4810

Park şehirin içine ıspanak bıklasındaki yumurta misali gömülmüştür. New York şehrinin beton tezatı parkı çepeçevre kucaklar. Buna rağmen parktaki insan kendini kurtulmuş gibi hisseder, ‘bu parklı’ gibi hisseder. Artık dışarıdaki o yapaylık uzaktır, bir ilginçliktir.

IMG_4821 IMG_4822 IMG_4836 IMG_4874 IMG_4869

Parka bayılır herkes, özellikle turistler.

IMG_4814 IMG_4834 IMG_4841 IMG_4857

Bu parkta soyutlamaların sana doğru yürüdüğünü, konuştuğunu hissedersin adeta: dünya evi, dere, dostluk, sanat, köşe, tiyatro, meydan.

IMG_4884 IMG_4881 IMG_4882 IMG_4873 IMG_4855 IMG_4859 IMG_4856 IMG_4879 IMG_4877

Kısacası kalamışvari bir huzur, bir kurtuluş, kısa bir bir soluklanma için bu parkı aranır insan.

IMG_4891 IMG_4840 IMG_4811 IMG_4854

Son söz olarak  kısa bir film link’i bitireyim konuyu.

Sean Penn, 11 Eylül faciasını ve hissettirdiklerini mecazi anlatan kısa bir film yapmış. Muhteşem oyuncu eski toprak Ernest Borgnine yaşlı adam rolünde inanılmaz bir performans sergiliyor.

Bir bakın, bakalım ne düşünürsünüz, ne hissedersiniz?

https://www.youtube.com/watch?v=Gm8LfW1N7rQ